Sizlere iki resimden bahsetmek istiyorum. Bundan sekiz-on yıl önceydi. Televizyonda iki haber dikkatimi çekmişti. Birincisi; M.Kemal ATATÜRK’ ün manevi kızı Ülkü Hanım (ölmeden önce) Atatürk’ün vasiyeti üzere İş Bankasından maaş olarak almış olduğu beş bin tl. ile geçinemediğini ifade ediyor ve diyor ki ; ‘’ben açım. Bu maaş bana yetmiyor’’ diyerek kamuoyuna şikayette bulunuyordu.
İkincisi ise;Tam o günlerde bir haber daha vardı. Seyit onbaşının hayatta olan kızı, köyünde kimsesiz, perişan bir şekilde ortada kaldı haberleri üzerine ilçe kaymakamı şöyle açıklama yapıyordu; ‘’seyit onbaşının kızı ile ilgileniyoruz. FON’ dan sürekli yardım yapılıyor. İhtiyaçları gideriliyor.’’
Bu iki haberdeki kadınları gözümün önüne getirdim. İkiside zor günlerin çocuklarıydı. Seyit onbaşı eğer İngiltere’nin kahramanı olsaydı, İngilizler yedi sülalesini ihyâ ederdi. Seyit onbaşının kızının FON’a muhtaç olduğunu duyunca içim ezildi. Millet olarak ne kadar riyakâr olduğumuzu düşündüm.
Seyit onbaşı ile ilgili bir belgesel izlemiştim. Çanakkale savaşı Osmanlı Devleti’nin savaşı olarak kabul ediliyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin savaşı olmadığı için, (!) Çanakkale gazilerine maaş bağlanmadı. Seyit onbaşı da gururundan dolayı hiçbir karşılık beklememiş, kabul de etmemiş.( Yine de devletin maaşa bağlaması gerekirdi.) Belgeselde, köyündeki komşuları ve akrabaları mezarının başında şöyle söylüyordu. ‘’ O kadar fakirdi ki soğukta giyeceği, acıkınca yiyeceği zor buluyordu. Çoğu günler yiyecek ekmek bulamazdı. Aç yaşadı, aç olarak da öldü…’’ izlerken utandım. Övündüğümüz, heykelini diktiğimiz kahramanımız, kalan ömrünü aç ve perişan geçirecek. Bu ne aymazlık, bu ne vurdum duymazlık. Dilimizden düşürmediğimiz, gurur duyduğumuz, ‘’Ocean’’ İngiliz gemisini tek başına denizin dibine gömen Seyit onbaşıyı millet olarak aç gömmüşsek bizlere yazıklar olsun. Bu mudur vefa…? |